1.GİRİŞ
İletişim araçlarının biçimlendirdiği toplumu “gösteri toplumu” olarak adlandıran Debort’a (1996) göre, gerçek dünya basit imaj ve gösterilere dönüşür. Bu gösterinin en önemli kanıtı ise “reklam”dır. Bir anlamda reklama dayalı yaşantıyı Baudrillard (1997) tüketim toplumuna dönüşmekte olduğumuz düşüncesiyle şekillendirir. Baudrillard iletişim ve ekonominin yarattığı tüketim toplumunun çerçevesini çizerken temel olgu olarak insan ilişkilerinin yitirilmesini gösterir:
…Karşılama görevlisi, sosyal hizmet uzmanı, halkla ilişkiler mühendisi, reklamdaki kapak kızı, tüm bu görev havarilerinin misyonu, kurumsal gülümsemeyle toplumsal ilişkilerin yumuşatılması, memnun edilmesidir. Her yerde reklamın kişisel iletişim tarzlarını taklit ettiği görülür…
Baudrillard’ın “Tüketim Toplumunda” birey sisteme tasarruflarını yatırarak ve sistemi sermayesiyle besleyerek değil, onun ürünlerini tüketerek hizmet eder. Birey yaşamsal değişime uyum sağlayabilmek için İllich’in deyimiyle tüketime bağımlı hale gelir. Bu siyasal tüketimi de yanı sıra getirir. Bu noktada yaşamdaki her şeyin hatta siyasetin bile medya yoluyla tüketilmesi sonucunda siyasette reklam, propaganda, siyasetin pazarlaması gündeme gelmiştir. Steinberg siyaset ve Pazar olguları arasındaki ilişkiyi, seçim kampanyasının bir tür pazarlama örgütlenmesi olmasıyla açıklamaktadır. Richard Sennett “Kamusal İnsanın Çöküşü”nde görüntüye dikkat çeker ve gözle görülen her şeyin bir amblem olduğunu vurgular. Siyasi liderlerin Kendilerine bir gösteri alanı yaratmaya çalışan bir aktör olduklarını söyleyebiliriz.
Tüm bunların ışığında günümüzde gelinen son nokta siyasetin magazinel biçimde tüketilmesi: politainmenttir. Bu çalışma siyasette tiyatralleşme demek olan politainment olgusu üzerine bir bakış açısı sunacaktır.
2. MEDYA VE SİYASET
Medya mesajlarının içeriği, hedef kitleyi oluşturan bireylerin inanç, değer, duygu, biliş, tutum ve davranışları üzerinde değişikliklere neden olmaktadır. Tutum değişimi, davranış değişikliklerine, inançlar ve bilişlerdeki değişiklikler de tutum değişimine yol açmaktadır. Bu değişiklikler, medya izleme yoğunluğu ile doğru orantılı olarak değişmektedir (Kepplinger, 2003: 9–10).
Chomsky (2000: 52)’ye göre, modern ilerlemeci düşünce terminolojisinde halk izleyici olabilmekte, fakat gerçek iktidarı temsil eden liderler arasında seçimde oy kullanma dışında katılımcı olamamakta, diğer yandan toplumda olup bitenlerin belirlendiği ekonomik alandan tamamen dışlanmaktadır. Kamuoyundan gelen itirazlara karşın gücü/erki elinde bulunduranların gündeminin dayatılmasını olanaklı kılan yönetilenlerin rızası, rızasız rıza üretimi medya aracılığı ile gerçekleştirilmektedir.
Medya bireylerin siyasi tutum ve davranışlarını, özellikle de oy verirken siyasi tercihlerini çok ciddi boyutlarda etkileyebilecek bir güce sahiptir. Bu konuda önemli araştırmalara imza atmış bir araştırmacı olan Rivers (1982), Amerikan medyasını “ikinci hükümet” (second government) olarak nitelendirir. Haber medyası, yalnızca bireylerin siyasi yönelimlerini etkilemekle kalmaz aynı zamanda, siyasi karar verme mekanizması, siyasi liderler ve hükümet üzerinde de çok etkin bir baskı gücü oluşturur. Rivers’ın da vurguladığı (1982, 213) gibi, hükümet politikaları şekillendirilirken, diğer bazı toplumsal güçler gibi medya da, yönlendirici ve şekillendirici bir güç olarak önemli roller oynar. Ülkemizde 1980’li ve !990’lı yıllarda yaşanan siyasi ve toplumsal olaylar hatırlandığında bu konu çok daha anlaşılır bir hal alacaktır.
Rivers, özellikle Amerikan toplumuna yönelik olarak yaptığı çalışmalar sonucunda ulaştığı bulguları, çok çarpıcı bir şekilde şöyle özetler (Rivers, 1982: 7-20): “Amerika’da (yalnızca bir tane değil) ikinci bir hükümet daha vardır. Bu hükümet (öylesi bir güce sahiptir ki), hem birincisini
Dengeleyip denetleme, hem de birincisi ile halk arasındaki ilişkileri kontrol etme gücü ve yetisine sahiptir. Birincisi, herkesin bildiği resmi, siyasi hükümettir. ‘Öteki hükümet’ olarak adlandırabileceğimiz ikinci hükümet ise ulusal haber kanallarını elinde bulunduran medyadır.”
Medyanın etkileri konusunda sosyal bilimciler tarafından gerçekleştirilen çalışmalar, özellikle 1930-1960 yılları arasında bazı sosyal bilimcilerce ortaya atılan “medyanın birey ve toplum üzerinde çok az etkisi olabilir, hatta hiç bir belirleyici etkisi yoktur” şeklindeki görüşlerin, günümüz koşullarında anlamını yitirmiş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Medyanın, siyaset üzerindeki doğrudan etkilerini gözlemleyip ölçmenin, böylesi karmaşık toplumsal ilişkilerin doğası gereği, günümüz koşullarında bile halen çok güç olduğunu kabul etmek gerekir. Bununla birlikte, medyanın dolaylı etkilerini gözlemleyebilmek için bir sosyal bilimci olmaya bile gerek yoktur. Medyanın bireyler ve toplum üzerindeki potansiyel ya da gerçekleşen etkilerinin büyüklüğü, bu etkilerin boyutlarının ciddiyeti ve ölçülebilirliği sosyolojik bir realitedir. Hatta kimi zaman medyanın siyaset üzerindeki bu etkilerinin, Rubin’in de vurguladığı gibi (1981: 170-180) siyasi gücü yeniden şekillendirme, yeniden organize ve kanalize etme gibi çok ciddi boyutlarda gerçekleşebileceği konusunda birçok sosyal bilimci hem fikirdir.
Günümüz dünyasında, medyanın bu denli güçlü olması ve politika alanında oynadığı böylesi çok önemli roller nedeniyle, politikacılar ve siyasi partiler medya ile olan ilişkilerine büyük bir önem ve öncelik atfederler. Liderlerin siyasette başat aktör olmalarının sebebi; post modern kuramların üzerinde durduğu toplumsal parçalanmışlık duygusu ve bu parçalanmışlığın tersine partiler arasındaki farkların giderek kalkmasıdır.
Günümüzde lider ağırlıklı parti görünümü geçerli olduğundan medyada adeta liderler geçidi söz konusudur.
Değişen siyaset-medya ilişkisi sonucunda ister siyasi reklam, ister propaganda olsun her ikisi de günümüzde tüm dünyada kitle iletişim araçları yoluyla icra edilmektedir. Siyasetin geldiği bu noktada içerikten çok gösterinin ön plana çıktığı, adeta Showların ve tiyatroların öne çıktığı söylenebilir.
3. POLİTİKADA POTANSİYEL EĞLENCEYE DAYALI İLETİŞİM YÖNTEMLERİ
Politica ve entertainment sözcüklerinin birleşiminden oluşan bir sözcük:politainment. Dörner’in, Gerhard Schulze’den devraldığı bu kavram, toplumsal ilişkilerin atom ize olduğu, beşerî faaliyetlerin fragmanlaştığı, hayat temposunun olağanüstü hızlandığı, tüketim ve boş zaman faaliyetlerinin kimlik ve anlam sağlamada öne çıktığı şu post-modern dünyada, tad/zevk almayı ve “kaliteli” yaşantılar deneyimlemeyi odağa alan bir hayat tarzının, hayat görüşünün egemenliğini ifade etmekte. Televizyon, ABD’nin paradigmasını oluşturduğu bu tarzda merkezî bir yerde duruyor. Zaten bu hayat tarzının küreselleşmesinde de televizyon ve ABD-kaynaklı TV formatları belirleyici rol oynuyor.
POLİTAİNMENT nedir? Politik izleklerin, aktörlerin, süreçlerin, açıklama şablonlarının, kimliklerin, anlamlandırma tekliflerinin eğlence tarzı içinde politikanın yeni bir gerçekliği olarak monte edildiği, medya dolayımla bir kamusal iletişimdir. Dörner, bugünkü dünyada yurttaşların politikayla ilişkisinin, bu algı kapılarından geçerek gerçekleştiğini vurguluyor. Alman kamu televizyonculuğunun yüksek kültürcü, asketik -ciddi ve didaktik söyleminin dahi, Politainment’in yüksek basıncı karşısında gevşemek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
Dörner der ki: “Politikanın yükselen bir oranda konuşma, sohbet, eğlenceye yönelmesi uğraşısı bana birçok noktada kültür eleştirisinin eski fikirlerini tekrar benimsemek gibi görünmektedir. Politika ve eğlencenin kaynaştırılması sendromu olarak adlandırdığım Politainment’ı, yozlaşma olarak niteleyenler ise bu durumu, politikanın pazarda satılması ve kendine has hedefi seçmenlerin gerçeği görememesi, şov mekanizması olan ve kurbanları seçimin yapıldığı pazar gününde seçim sandıklarına götürüp orada mest olarak işaretleme yapmalarını sağlamak için halkın kitleler halinde aptallaştırılmasına yönelik güvenilir bir semptom olarak tanımlamaktadır. Şimdi benim hedefim durumdan memnun pazar belirleyenlerin ve politik atmosfer otoritelerinin pozisyonunu temsil etmek değil. Ancak ben kesinlikle bilançolanabilir eğlence patlamasının maliyetinin yanında söz konusu gelişmenin pozitif yönlerinin unutulmamasının gerektiğine dair bir savunma yapmak istiyorum. Tezlerime değinmeden önce, hangi konuyu tartıştığımızı bilmek amacıyla kısaca sorun tespitinde bulunmam gerekiyor. Politianment, her zaman birlikte hareket eden ve birbirlerinden izole edildiklerinde herhangi bir anlam taşımayan iki düzlemde var olmaktadır: Eğlenceli siyaset ve siyasi eğlence. “
Andreas Dörner konuya ilişkin Amerikan ve Alman örneklerinde gerçekleştirdiği araştırmaların arka planına dayanarak aşağıda yer alan tezleri formüle eder:
1. Eğlence formatındaki siyaset her zaman indirgenmiş gerçekliğin kişiselleştirilmiş ve basit neden konstellâsyonunu ortaya koymaktadır.
Anlatımlar, Anekdotlar ve belirli bir amaca yönelik kritik ifadeler siyasetin normal hareket tarzını oluşturmaktadırlar. Bu indirgemede, siyasi süreçleri kitle iletişim araçları dışındaki gerçeklikte işaretleyen çarpılmalar ve kısaltmalar hiç şüphesiz mevcuttur.
2. Siyasi kavga, “Politainment”ta özel olarak ifade edilmektedir. Çünkü siyasi kavga eğlence eğilimli medya kullanıcılarını (bunlar bu ülkedeki toplam medya kullanıcılarının %30 oranına tekabül etmektedirler) da olaylara dahil etmekte ve onlara ortak problem refleksine katılma imkanı vermektedir.
3. Duygusal boyut eğlence formatında en önde bulunmaktadır. Eğlencenin tekniği “İyi Hisset” politik hareket tarzını sunabilmeyi ve bu sayede pozitif bir atmosfer üretme olanağı sağlamaktadır. Bu durum çok yaygın olan siyasi yabancılaştırma ve reddetme eğilimlerine siyasi aksilikler çerçevesinde karşı koyabilir. Politainment siyasi sisteme güven için stabilizatör vazifesini görmektedir. Medya tarafından yaratılan “Feel Good-İyi Hisset” yüksek düzeyde enstrümanlaştırılabilir.
4. Seçim kampanyaları döneminde eğlence bazlı siyasete göz atarsak bu durumun sadece Politainment-Sendromunun bir tarafını yansıttığını unutmamalıyız.
Sizler medya organları tarafından üretilen ve önerilen siyasi eğlenceyi görmektesiniz. Siyasi iletişim araştırmaları tarafından saklanan ve onsuz siyasetin eğlence ortamına dönüşmesinin hayal bile edilemeyeceği medya organlarının yayınlarının, cumhuriyetin ciddiye alınma alanını devamlı surette genişletmektedir. Eğlence dizilerinde ahlak, sorumluluğu üstlenmeye hazır olma durumu ve sivil cesaret rol modellerinin propagandası yapılmıştır.
5. Siyasi Kültürün Boyutu
Burada tanımlandığı gibi eğlencenin kamuya açık olması siyasi kültürel geleneğin sürekliliği ve kesinliğin yayılmasına yönelik merkezi bir nitelik ortaya koymaktadır.
Politainment, normalleşmenin kurgulanması için bir çerçeve ortaya koyarak siyasi meşruiyetten ayrılmaktadır. Özellikle eski ve Neo Nazizim sivil dinsel muameleleri vasıtasıyla Alman kültüründe kötü olarak gösterilmektedir. Diğerinin resmi yoluyla aynı zamanda kendine ait olanı kesin olarak belirlemek amacıyla rijit ayrılma mekanizmaları ortaya çıkmaktadır. Neredeyse bütün eğlence formatlarında ortaya konulduğu gibi değer yargılarının belirlenmesinin, küreselleşme çağında büyük toplumların bir arada yaşamasıyla yakından ilgili olan zayıf değer yargılarının uygulanması ve başkalarının entegrasyonu, diğerinin tanınması, benimsenmesi, çok kültürlülük ve yaşam biçimleri ve çıkarların çeşitliliği ile yakından ilgilidir.
4. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Konuyu kısaca özetlemek gerekirse, medya ile siyaset arasında, “karşılıklılık” temeline dayanan çok yakın ilişkiler vardır. Medya alanında meydana gelen değişme ve gelişmeler siyasi sistemi derinden etkiler. Özellikle de seçim sistemi, siyasi partiler, siyasi liderlik, kısacası bütün
boyutlarıyla politikanın yapısı ve işleyişi bu durumdan önemli ölçüde etkilenir. Bu etkileşimden ötürü politikada magazinleşme yoğunlaşmıştır. Bunun sonucunda siyasette magazin ya da siyasetin tiyatralleşmesi diyebileceğimiz ve politainment gibi yeni bir terimle karşılanan bir yeni oluşum günümüze damgasını vurmuştur.
KAYNAKÇA:
ANDREAS DÖRNE (2001): Politainment. Frankfurt/M. (Medya Temelli Serüven Toplumunda Siyaset)
ANDREAS DÖRNER (2001a): „Allahın gözü önünde“ Siyaset. Talkshowların Medya Toplumunda Siyasi Müzakereyi Nasıl Şekillendirmektedirler
Neue Zürcher Gezetesi Nr. 292, 15./16. Aralık 2001, S. 83.
ANDREAS DÖRNER/Vogt, Ludgera (Hg.) (2002): Seçim Kampanyaları. Demokratik bir Rituelin Gözlenmesi. Frankfurt/M.
ARSLAN, A. (2001-a), Dünyada ve Türkiye’de Medya Gerçeği, Tokat: Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü (Yayına hazır kitap).
ARSLAN, A. (1999), Who Rules Turkey: The Turkish Power Elite and the Roles, Functions
and Social Backgrounds of Turkish Elites, Guildford: University of Surrey, Department
of Sociology (PhD Thesis).
BARRETT & Braham (1995), Media, Knowledge and Power, London: Routledge.
ETZONI, H. (1993), The Elite Connection, London: Polity Press
JEAN BAUDRİLLARD (1997) Tüketim ToplumuÇev. Ferda Keskin İstanbul:Ayrıntı Yayınları
GUY DEBORD (1996), Gösteri Toplumu, Çev.Ayşen Ekmekçi, İstanbul:Ayrıntı Yayınları s.197
RİVERS, W.L. (1982), The Other Government: Power and the Washington Media, New York:
Universe Books.
RUBİN, B. (1981), Press, Party and Presidency, London: Norton.
SCANNELL, et. al. (1992), Culture and Power: A Media, Culture and Society Reader, London:
Sage.
STANWORTH, P. & Gıddens, A. (1974), Elites and Power in British Society, London:
Cambridge University Press.