OBAMA’NIN SOPASI

obamaMazlum ulusların bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde örnek aldığı Atatürk Türkiye’si, küresel çakalların çıkarlarının jandarması olarak boy göstermektedir. Demokrasi bombaları masum halkın üzerine düşerken; Türkiye, emperyalizmin beslediği,  orta doğuya baktıkça ağzı sulanan haçlı zihniyetini topraklarına davet etmiştir.

Başı sıvazlanan model ülke Türkiye, sadece bölgesinde değil, Afrika ve Asya’da da vurucu güç olarak atanmış bir memurdur.  Amerika’nın sözde demokrasi getirdiği ülkelerde, yeniden kapitalist yapılanma için Türkiye memur edilecek, tarihi sempatisi bu yolda kullanılacaktır. Bu yolda zaten başını eğmiş gönüllü Türkiye, ufak da olsa bir sorun yaratırsa eğilmiş başına bir de Obama’nın sopası inecektir.

Şimdi Obama’nın ev ödevlerini yapmadığı takdirde AKP’nin dolayısıyla ülkenin başına indirmeyi planladığı sopasının arkasındaki gerçekliği siyaset bilimi açısından yorumlamaya çalışalım. Bu,  sıradan ve habersiz çekilmiş bir fotoğraf olsaydı kuşkusuz psikolojinin ve Amerikan toplumunun yaşamsal özelliklerini inceleyen sosyolojinin konusu olacaktı. Bizzat Beyaz Saray resmi fotoğrafçısı tarafından çekilip yine Beyaz Sarayca basına verilmesi; bütün bunlar yetmiyormuş gibi Erdoğan ile yapılan telefon konuşması sırasında çekildiği bilgisinin özellikle basına bildirilmesi büsbütün siyasi stratejilerle ve de siyasi iletişimle doğrudan bağlantılı olduğunun kanıtıdır.

Obama’nın sopalı fotoğrafı nasıl okunmalı, bu fotoğrafla oluşturulan imaj hangi anlama gelmektedir?

Hepimizin sıkça kullandığı imaj kavramı Türkçeye tam olarak oturmamış, kesin karşılığını bulamamıştır. Siyaset İletişiminde sıkça kullanılan imaj kavramı siyasi aktöre dair oluşturulmak istenen algı ya da izlenimlerin tümüdür. Erdoğan için yıllar öce tasarlanmış imajda hapishane duvarları, dramatik şiir dizeleri, Kasımpaşalı mazlum kahraman,  kavruk genç ve ardından gelen iktidar koltuğu… Yetmez, tasarı devam ediyor. Subayevlerinde halkın içinde süren yaşam, futbol severlik, halkın sevdiği tek omuz yukarda diğeri aşağıda pozlar, gerektiğinde olmayan İngilizcesiyle “one minute” çıkışlarıyla oluşturulan imaj.

Özellikle siyasette gözle görülür bir artış gösteren imaj yönetimi Debord’un dediği gibi adeta bir tiyatro ve gösteriye dönüşür.  Guy Debord “Gösteri Toplumu” adlı çalışmasında yaşamın tüm ayrıntılarıyla bir tiyatro sahnesine dönüştüğünü savunur. Hatta siyasetin…

Tüketilen yalnızca madde değil, değerlerdir de aynı zamanda. Hatta siyaset ve siyasetçi de birer tüketim aracı olmuştur artık. Öyleyse perde açılmalı ve siyasetçi de tüketilmek üzere sahnede yerini almalıdır. Siyaset ve gösteri dünyasının ortaklığı söz konusudur.

 

Günümüzde  birçok  unsurun  değişmesi  ile  birlikte,  liderlerin  taşıması  gereken  özellikler,  liderlerin  davranışları  ve  tutumları  da  değişime  uğramıştır.  Bu  noktada  siyasi  liderlerin  yardımına  ‘imaj’  yetişmektedir.  İmaj,  toplum  üzerinde  bir  etki  oluşturmak  için  siyasi  liderler  tarafından  bir  silah  gibi  kullanılmaktadır.  Hitap  ettiği  topluluklara  uygun  imaj  tasarlayan  ve  yönetim  gerçekleştiren  siyasi  liderler  o  topluluklar  tarafından  daha  çok  tercih  edilmektedirler. Erdoğan’ın Türk halkınca kabul görmesinde kendisi için tasarlanan imajın etkisi büyüktür. Tam da Orta Doğunun şekillendirildiği ve Afrika için yeni projelerin yapıldığı bu dönemde Obama’nın siyahi bir Müslüman olarak Amerika’nın başına gelmesi bir tesadüf değildir. Siyasi liderler/ adaylar  kişisel  imajlarına  dikkat  etmek  durumundadırlar.  Fiziksel  özellikler,  karakter,  mizaç,  yürüyüş,  duruş biçimi,  eğitim,  giyim  tarzı  gibi   simgeler   kişinin   imajını  oluşturmada  etkili  faktörlerdir.  Bu  doğrultuda  siyasi  liderlerin  kullandıkları  aksesuarları  imaj  oluşturmada  ön  plana  çıkabilmektedirler.

 

Türk  siyasi  tarihinde  kimi  liderler  aksesuarlarıyla  hatırlanmaktadırlar.  Süleyman  Demirel’in  kalabalıklara  salladığı  şapka,  Bülent  Ecevit’in  mavi  gömleği  ve  kasketi,  Necmettin  Erbakan’ın  parlak  kravatları,  Mesut  Yılmaz’ın  beyaz  yakalı  gömlekleri,  Tansu  Çiller’in  fuları,  Cem  Uzhan’ın  seçim  kampanyası  boyunca  beyaz  gömlek  giymesi  gibi  kullanılan  aksesuarlar  ve  özdeşleştirilen  renkler  siyasileri  diğer  adaylardan  ayıran  ve  seçmenin  hafızasında  kolaylıkla  kalabilecek  sembollerdir.  Tüm bunlar akıllarda kalıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan bir siyasi pazarlama olgusudur.

 

Günümüzde adeta bir tüketim aracı haline gelen siyaset ve siyasetçiler kapitalist pazarlama unsurlarının tümünü kullanmaktadırlar. Bu noktada siyaset ve medya ilişkisi devreye girmektedir. Yani Obama’nın Sopası mutlaka görünmelidir, ya da halkın görebileceği yerlerde sopa elde bulundurulmalıdır. Çünkü o sopa Obama’nın elinde ve de Erdoğan’la konuşurken bulunmaktadır. Bu bilgi fotoğraflandığı ve de televizyonda gösterildiği kadarıyla vardır ve güçlüdür. Yani ötekinin ya da hedeflenen kitlenin bilmesi görmesi gerekmektedir. Siyaset iletişimi fotoğrafa ya da olaya bütünsel yaklaşır. NE ZAMAN, NEREDE, NASIL, KİMİNLE gibi soruları sorar.   Bunu bilen ve de bilinmesini açıkça isteyen Amerika bu fotoğrafa dair bilgileri özellikle deşifre etmekten ve de açıkça tüm dünyanın, özellikle de bölge ülkelerinin Türkiye’nin kafasına indireceği sopayı göstermekten kaçınmamıştır.

 

İşte bu değişen siyaset-medya ilişkisi sonucunda ister siyasi reklam, ister propaganda olsun her ikisi de günümüzde tüm dünyada kitle iletişim araçları yoluyla icra edilmektedir. Siyasetin geldiği bu noktada içerikten çok gösterinin ön plana çıktığı, adeta Showların ve tiyatroların öne çıktığı söylenebilir.

 

SONUÇ: Amerika başından beri Türkiye’nin bölgedeki karışıklığın izleyeni değil parçası olmasını istiyor bunu da başardı. Kendisinin konuşamadığı kimi ülkelerle diyalog kurmasını istediği Türkiye’nin bu pozisyonda kalmasını istiyor. Türkiye, yıllardır kültürel yakınlığı da olan komşularına karşı bir politika izlemeye devam ediyor. Washington’da da “hala ya bizdensin ya da bize karşısın” geleneği devam ediyor. Aslında Türkiye’nin Amerika’nın bekçiliğini yapmasına karşın bölgedeki ikircikli siyaseti enerji bakımından bağımlı olduğumuz Rusya’yı, dişlerini bilemeye başlamış komşumuz İran’ı rahatsız etmekte. Türkiye tamamıyla sıkıştı. Obama’nın sopası yeniden tüm dünyaya özellikle de bölge güçlerine bir ilandır: Türkiye Orta Doğuda Amerika’nın adamıdır, tersi düşünülemez, aksi takdirde sopa elimde…

 

 

Serpil Samur

Önceki Yazı:SİYASAL PAZARLAMAYA KAVRAMSAL BİR BAKIŞ
Sonraki Yazı:POLİTAİNMENT

Yorumlara kapalı.